DOYUNCA - TIKSIRINCA - ÇATLAYINCAYA KADAR YİYİN
" Vatanım Bütün Yeryüzü , Milletim İnsanlıktır "
Bu gün dahi böyle çağdaşlık ve aydınlık içeren bir veciz sözü söyliyecek insan bulamazken, bundan bir asır önce kimseden çekinmeden bu cümleyi rahatlıkla ifade edebilen :

Şair - Öğretmen - Yayıncı - Yazar - Devrimci - İdealist , Cumhuriyet Sevdalısı ve Aydın İnsan Tevfik Fikret , son günlerini yaşayan ve parçalanması için tüm emperyal ülkelerinin fırsat kolladığı bir zamanda , devlet olanaklarının nasıl çarçur edildiğini , Sarayın masrafları az gelmiş gibi diğer köşe başlarını ele geçirenlerinde devleti batan bir gemiye benzeterek adeta soymaya devam ettiklerini zevkü-sefaya daldıklarını görmüş ve 1912 yılında "Han-ı Yağma" adlı unutulmaz şiirini kaleme almış.
Yıl 2016 aradan tam bir asırı aşan yani 104 yıl geçmiş , değişen birşey varmı acaba diyor insan ama yinede yorum siz sayın izleyicilerimize ait olsun.
HAN-I YAĞMA ............................
Bu sofracık, efendiler - ki iltikaama muntazır
Huzurunuzda titriyor - bu milletin hayatıdır;
Bu milletin ki muzdarip, bu milletin ki muhtazır!
Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır...
Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
Efendiler pek açsınız, bu çehrenizde bellidir,
Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalırmı kim bilir?
Bu nadi-i niam, bakın kudumunuzla müftehir!
Bu hakkıdır gazanızın, evet, o hak da elde bir...
Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
Bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say
Haseb, neseb, şeref, oyun, düğün, konak, saray,
Bütün sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay;
Bütün sizin, bütün sizin, hazır, hazır, kolay, kolay...
Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
Büyüklüğün biraz ağırda olsa hazmı yok zarar
Gurur-ı ihtişamı var, sürur-ı intikaamı var.
Bu sofra iltifatınızdan işte a bu tab umar,
Sizin bu baş, beyin, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar...
Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
Verir zavallı memleket, verir ne varsa, malını
Vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini
Bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini.
Hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini...
Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak!
Yarın bakarsınız söner bugün çatırdayan ocak!
Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak,
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak...
Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
nede doydunuz sadece bol bol şükrettiniz onlar daha çok
yemeye devam etsin diye.
***************************************
TEVFİK FİKRET KİMDİR : (24.Aralık.1867 - 19.Ağustos.1915 . 47 Yaşında)
Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılma sürecinde yetişen ve Edebiyat-ı Cedide topluluğunun lideri olan Tevfik Fikret 24 Aralık 1867 tarihinde İstanbul / Kadırga'da dünyaya geldi. Babası Hüseyin Efendi, Çankırı /Bayramören / Dalkoz Köyü'nden İstanbul'a gelerek yerleşen Ahmet Ağa'nın oğludur.
Annesi Hacı Hatice Refia Hanım ise 1822 yılındaki Yunan ayaklanmasının bastırılması sonucu yetim kalan ve Osmanlı'ya sığınarak müslüman olan Sakız Adası sakinlerinden bir Rum çocuğun kızı idi.
Hüseyin Efendi

Esas adı Mehmet Tevfik olan Fikret'in babası Hüseyin Efendi iyi bir eğitim görmüş bir kişiydi ve Fikret doğduğu zaman, İstanbul Belediyesi'nde meclis üyeliği yapıyor, aynı zamanda Tapu ve Kadastro Müdürlüğünde memur olarak çalışıyordu. Çocukluğunun çok mutlu geçtiği söylenemez Fikret'in, mutasarrıflığa kadar terfi eden babası görevi icabı sık sık yer değiştirirken (Hama, Nablus, Akka, Urfa, Halep Mutasarrıflıkları) Annesi Refia Hanım 1879 yılında Hac dönüşü, koleraya yakalanarak vefat eder.
12 Yaşında anneden yetim kalan Fikret, daha bu acısını unutamadan ikinci bir darbeyi yer, babası Hüseyin Efendi Saraya jurnal edilir, savunmasına dahi gerek görülmeden, gölgesinden korkar duruma gelen hanedanca Arabistan'a sürgüne gönderilir, baba orada kalır, geri dönemez, 19 yıl sonrada orada vefat eder.
Kız kardeşi ile birlikte öksüz kalan çocukların bakımını anneannesi ile büyük yengesi üstlenir ve Fikret Aksaray'daki Mahmudiye Valide Rüştiyesi'nde eğitime başlar ancak okul, Rumeli'den İstanbul'a gelen göçmenlere tahsis edilince öğrenimine Galatasaray Sultanisi'nde devam eder.
Mekteb-i Sultani
Okul değişikliği Fikret'in hayatında bir dönüm noktası olur. 11 Yıl süren eğitim zamanında zamanın önemli edebiyatçılarından Recaizade Ekrem, Muallim Naci, Muallim Feyzi gibi seçkin öğretmenlerin öğrencisi oldu.
Lise döneminde şiir denemelerine başladı, öğretmenlerinin teşvikiyle, Nazmi Mahlasıyle yazdığı gazel tarzındaki ilk şiiri Tercüman-ı Hakikat'te yayınlandı.
Galatasaray Sultanisi'ni 1888 yılında birincilikle bitiren Fikret, mezuniyet sonrası ilk görevi Hariciye Nezareti İstişare Odası'nda (Dışişleri Bakanlığı Enformasyon Dairesi) Katiplikti. Oradan Maarif Mektubi Kalemi'ne geçti ve bir yıl dolmadan istifa etti.
Mekteb-i Sultani
İş deneyiminde, yeterince çalışmadığını kabul etmiş, istifası sonrası gecikmiş maaşlarının toptan kendisine ödenmesi sırasında, toplu parayı almayı hakkım değil diye ret etmiştir. Bu dürüstlüğü onu bulunduğu camiada efsane haline getirdi.
Hazine tarafından kanun gereği tekrar ödeme yapılınca bu sefer parayı aldı ve tamamını Göçmenler Komisyonu'na bağışladı.
Fikret eşi Nazime ile

Şiir konusuna biraz ara veren Fikret, 1890 yılına girildiğinde, sonradan Trabzon Vali'si olacakolan
dayısı Mustafa Bey'in yanına gider ve dayısının kızıyla evlenir,(1890) aynı zamanda dayı evinede yerleşir.
Dergilerle Buluşması
İşi, evi vardır artık, evlenmiştir de sıra şiir faslına gelmiştir ve suskunluğunu bozarak yazdığı "Bahar" adlı şiirini, İsmail Safa'nın yönetimindeki "Mirsad Dergisi"nde yayınlar ve Derginin açtığı iki yarışmada de birinciliği alarak ününü bir kat daha artırır ve aynı dergide 18 şiri daha yayınlanır.
Tevfik Fikretin şiirlerini yayınladığı ilk dergi Mirsad
Bu arada "Osmanlı Lisanı Öğretmenliği" sınavını kazanır ve çok sevdiği "Mekteb-i Sultani" okuluna Türkçe Öğretmeni olarak atanır. Bir müddet sonra yaşlanan ve kendisinede öğretmenlik yapmış olan Muallim Naci'nin vefat etmesi üzerine okulda Edebiyat Öğretmeni olarak çalışmaya devam eder.
Ancak hükümetin maaşlarda kısıtlama yapmasına tepki olarak1895 yılında istifa eder inzivaya çekilir.
Diğer bir dergi Malumat
Daha batı tarzındaki bu şiirlerle birlikte dergi saraya bağlı bir çizgide idi ve hatta şiirlerinden "Tebrik-i Veladet" açıkça Abdülhamid'i övüyordu. Dergi Mayıs.1895 yılında kapatıldı.
Servet-i Fünun Dergisi
Malumat Dergisinin kapatılmasının ardından aynı yıl Fikret, esas sahibi Ahmet İhsan olan ve bir bilim dergisi olarak yayınına devam eden "Servet-i Fünun Dergisi" ne, Recaizade Ekrem'in ısrarı ile yayın yönetmeni olur ve birlikte verdikleri karar ile dergiyi, 256. sayısından itibaren Edebiyat dergisi haline getirirler.
Servet-i Fünun Dergisi
Edebiyat-ı Cedide ekolinde Tevfik Fikret
Dergi etrafında zaman içinde yenilikçi bir gurup oluşmaya başladı, sanatta hem içerik hemde biçimde atılım yapmayı ilke edinmiş bu guruba "Edebiyat-ı Cedide" (Yeni edebiyat) hareketi adı verildi.
Bu ekol içinde şu ünlü edebiyatçılar vardı :
Cenap Şahabettin

Topluluk genelde siyasetten uzak görünsede, özellikle Fikret'in şiirlerinde toplumsal boyut arttı, ulusalcılık ön plana çıktı ki şiirlerinden bir tanesi olan "Yenişehir Gazilerine" ile neredeyse dünyaya meydan okuyordu. Mehmet Rauf

Dergideki başarı ve görevi devam ederken, Fikret 1896 yılından itibaren Robert Kolej'de Türkçe dersleri vermeye başlamıştır ama her dergide olduğu gibi Servet-i Fünun dada herşey güllük gülistanlık olarak kalmıyordu, nede olsa devir istibdat devri idi.
O günlerde dostu İsmail Safa'nın evinde okuduğu, Abdülhamit karşıtı bir şiir nedeniyle günümüzde de olduğu gibi kalleş ve yalaka kişilerce anında saraya jurnallendi ve anında da gözaltına alındı evi arandı ama okunan şiir bulunamadığı için salıverild
Halit Ziya Uşaklıgil

Böyle saçma sebeblerle meydana gelen bu tür olaylar Fikret ve arkadaşlarının kenara çekilmelerine zemin hazırlamış oldu, acımasız diktatör sanatçıymış, aydınmış, bilim adamıymış dinlemezdi, kendisi için tehlikeli gördüğü kim olursa olsun ya sürgüne gönderir, yada kellesini uçurturdu.
Nihayet Fikret dergiden ve aydınlardan da ayrılmaya niyetlidir, inzivaya çekilecektir, dostları Hüseyin Cahit, Mehmet Rauf, Hüseyin Kazım, Dr.Esat ' da ona katılır, hak verirler ve Yeni Zelanda'ya birlikte gitmeyi önerirler ama Fikret kabul etmez.
Robert Kollej
Bundan böyle sadece Robert Kollej'de Türkçe Öğretmenliğine devam edecek geri kalan zamanını ise evinde roman-şiir yazmakla geçirecektir.Ve ilk kitabı olan "Rubab-ı Şikeste"(Kırık Saz)1900 lerde yayınlar, ertesi yıl ise Servet-i Fünun Dergisi'nden ayrılır, zaten dergide bundan birkaç ay sonra kapatılır, gurup tamamen dağılır.
İnziva Günleri
Bir çıkış noktası olarak gördüğü Servet-i Fünun yaşamının sona ermesi, baskılı yönetimden duyduğu karamsarlık, arkadaşları Hüseyin Siret ve İsmail Safa'nın sürgüne gönderilmesi, 1902 de kızkardeşi
Sıdıka'yı genç yaşta kaybetmesi, Arabistan'a sürgüne gönderilen babasının, sürgünde geçen 19 yıl sonrasında orada 1905 yılında ölümü, Tevfik Fikret'i çok yıpratmıştı.
Aşiyan (Yuva)
Sıkıntılar içindeki şair inziva düşüncesini gerçekleştirmek için, Kadırga'daki konağını satar ve parasıyla Robert Kolej'in yamacında, Rumelihisar'da aldığı arsa üzerine, planını kendi çizdiği evi yaptırmaya başlar, üç katlı ahşap ev 1905 yılında tamamlandı.
Günümüzde müze olarak kullanılan ve "Aşiyan" (Yuva) adını verdiği evine eşi ve çocuğu ile birlikte yerleşir ve öldüğünde de evinin bahçesine gömülmesini vasiyet eder.
Tevfik Fikret için artık "Millet" - "Din" - "Tarih" - "Kahramanlık" gibi kavramlar anlamsızlaşmaya başlamıştır.
"Tarih-i Kadim" Şiirini din ve tarihe karşı , "Lahza-i Teahhur" şiirini Ermenilerin 1905 yılında II.Abdülhamid'e düzenledikleri suikastin başarısızlığına duyduğu üzüntü üzerine yazdı ve ıı. Meşrutiyet'e kadar bir daha hiçbir şiir yayınlamadı.
24.Temmuz.1908 Tarihinde 29 yıl askıda (I.Meşrutiyet) kaldıktan sonra, Selanek'teki İttihat ve Terakki yönetiminin talebi üzerine ilan edilen II.Meşrutiyet'ten çok şeyler bekleyen Fikret, ilk bakışta birçok olumlu gelişmeler olsada, geçici olarak inzivadan bir müddet ayrılmış, yeni yeni şiirler yayınlamış, çok sevdiği Mekteb-i Sultani de Müdürlük yapmış, edebiyat dersleri vermiş, hatta öyleki kendisi teklif edildiği halde kabul etmediği Maarif Vekilliğini görmezlikten gelmiş isede sonuçta yine umduğunu bulamamış olacakki, 1910 yılında Robert Kolej hariç, tüm öğretim görevlerini geride bırakarak tekrar Aşiyan'a dönmüştür.
Fikret ve Oğlu Haluk
Tevfik Fikret tek çocuğu olan oğlu Haluk için, onun ileride derin bilgisiyle, milleti aydınlatacak bir kahraman gibi yetişmesini istiyordu.
Bunun için 1909 yılında Haluk'u 14 yaşında iken, elektrik mühendisliği eğitimi alması için İskoçya' nın Glasgow Kenti'ne gönderdi ve oğlunun vatan ve millet için yararlı bir birey olması arzusunu ifade eden "Haluk'un Vedaı" ve "Promete" şiirlerini yazdı.
Tevfik Fikret Biricik Oğlu Haluk ile
Ne var ki Haluk, yanına yerleştirildiği Hıristiyan ailesinin etkisi ile din değiştirip, hıristiyanlığı seçti ve babasının düşlediğinden çok farklı bir yaşam sürdü. 1913 Yılında Amerika'ya giderek ailesine karşı izini kaybettirdi, 1916 da Michigan Üniversitesi' ndn Makina Mühendisi olarak mezun oldu ama ülkesine yine dönmek istemedi.
Devrin yobaz basını Fikret'i küçük düşürmek için, yobazlığına
birde cehaletini ekledi. Hırsız olsaydı böyle aşağılama zahmetine
girişmezlerdi, o kesin.
Haluk artık ABD vatandaşı olmuştu ve kendisini yeni kabul ettiği hıristiyan dinine verdi, sonrasında 1943 yılında rahip oldu.
Haluk en son Orlando Park Lake Presyterian Kilisesi rahibi oldu ve buradaki görevine devam ederken 1965 yılında hayatını kaybetti, ABD Orlando'daki hıristiyan mezarlığına defnedildi.
Tevfik Fikret'in sonYılları
Şair, Trablusgarp Savaşı nedeniyle 1912 yılında meclisin feshedilmesine karşı öfkesini "Doksanbeşe Doğru" şiiriyle dile getirmiş ve Vazife Dergisi'nde yayınlamıştır. Meclisin kapatılmasını, Abdülhamid 'in 36 yıl önceki meslisi kapatmasına benzetir ve bunlar meclisi kapatmak için hep bahane arar der.
Fikret saraya öfkelendiği gibi İttihat ve Terakki'yide son derece sert bir şekilde eleştirmektedir, devrin yolsuzluklarını eleştirmek için "Han-ı Yağma" adlı şiirini kaleme alırken, I.Dünya Savaşı'na girilmesini yermek içinde "Sancak Şerif Huzurunda"şiirini yayınlamıştır.
Fikret'in şiirleri devrin yöneticilerini kızdırmakla kalmamış, muhafazakar çevreler ile gerici yobaz takımınında ağır eleştirilerine maruz kalmıştır. Aydınların çok az olması yanında onları destekliyenlerinde bir okadar düşük sayıda olması, günümüzde de olduğu gibi yönetim destekli gerici ve yobazların ezici çoğunluğu karşısında kendisinin güçsüz kaldığını hissetmesi, büyük bir moral çöküntüsüne neden olur ve sağlığı zaman içinde bozulur.
Gerçi henüz devlet kurulmadan alel acele istiklal marşının gündeme getirilmesi ve kabul edilmesi ayrı bir araştırma konusu olsada, kabulüne karşı çıkan zamanın meclis üyelerine göre, tamamen dini motiflerle süslenmiş ve doldurulmuş bir şiirin, savaş sonunda laik ve devrimci bir Cumhuriyetin kurulacağı kesin olarak belli iken neden kabul edildiği ve Atatürk'ün hiçbir zaman müdahalede bulunmadığı şöyle açıklanmakta :
Girilecek olan bir istiklal savaşının ancak milli bir ruh ve şuur için kazanılacağı, dininden başka hiçbirşeyi olmayan halkın dini telkin ve destekler eşliğinde daha bir hırsla savaşacağı gibi manevi destek sağlanması, ayrıca o günkü I.Büyük Millet Meclisi üyelerinin ezici çoğunluğunun zaten dini konularla haşırneşir olmaları, yani aşırı dindar oldukları gibi kendilerini din alimi sanmaları.
Marş kabul edildikten sonra yine karşı çıkanlardan bazıları espirütel bir yaklaşımla şöyle bir eleştiride bulunurlar :
Mademki yazarının felsefesi belli iken, onun başka maksatlarla yazmış olduğu dini ağırlıklı bir şiiri aday gösterip seçmek için bu kadar emek sarfetmeye, zaman kaybetmeye ne gerek vardıki, asırlarca ordunun önünde giderek ordulara manevi destek ve coşku veren Mehter Takımı'nın ne günahı vardı, istiklal marşı olarak onu kabül etseydiniz.
Tevfik Fikret Galatasaray Takımı ile
Devamlı modernlik ve yenilik peşinde koşan şaire, ne yazıkki ne yönetim nede toplum destek veriyordu, toplumdan destek beklemek zaten hayal ötesi bir şeydi ve bu nedenle ne kadar uğraş verirse versin böyle bir toplum ile aynı görüşteki yönetime rağmen neticeye gidilemiyeceğinin farkında idi şair.
Uğraşmaya değmez dercesine milleti için düşündüğü büyük hayallerinden vazgeçti, eleştirisel şiirleride yazmıyordu artık, her toplum kendisine layık yönetimi bulur diyordu ve son günlerini çocuk şiirlerini kaleme almakla geçiriyordu.
Bu moral bozukluğu ve küskünlük devresi içinde bir ameliyat geçirdi ama bir türlü iyileşemedi ve 1915 Ağustos'unun 19 unda çok sevdiği Aşiyan'ında, çok genç yaşta hayata gözlerini yumdu.
Tevfik Fikret'in Mezarı
Tevfik Fikret, kayınpederi Mustafa Efendiye, beni evimin bahçesine defnedin diye vasiyette bulunmuş isede, ilerde Aşiyan'ın kimin eline geçeceği belli değildir düşüncesi ile Eyüp'teki aile mezarlığına defnedildi.
1945 Yılında Müze haline getirilen Aşiyan'a şairin mezarı ancak 24.Aralık.1961 de taşınmıştır.
Galatasaray Lisesi bahçesinde şairin anısına 1920 lerde yapılmış bir anma mezarı bulunmaktadır.
ETİKETLER :
TEVFİK FİKRET – MEHMET TEVFİK – HÜSEYİN EFENDİ – NABLUS –
HAMA – AKKA – MUTASARRIF – KOLERA – REFİA HANIM – RÜŞTİYE – MUALLİM NACİ –
RECAİZADE EKREM – MUALLİM FEVZİ – TERCÜMAN-I HAKİKAT – MAHLAS – MİRSAD DERGİSİ –
MALUMAT DERGİSİ – SERVET-İ FÜNUN DERGİSİ – MEKTEB-İ SULTANİ – EDEBİYAT-I CEDİDE
– ABDÜLHAMİD – CENAP ŞAHABETTİN – MEHMET RAUF – HALİT ZİYA UŞAKLIGİL- ROBERT
KOLLEJ – AŞİYAN – RUBAB-I ŞİKESTE – II.MEŞRUTİYET – HALUK FİKRET – PROMETE –
ORLANDO – TRABLUSGARP – HAN-I YAĞMA
Ben bir Hiç'im diyen Neyzen Tevfik
Ömer Hayyam Ona herşeyi bilen adam derlerdi.
Follow @AlpWebSite
Tweetle
Hiç yorum yok :
Yorum Gönderme