CANNES FİLM FESTİVALİ’nde ALTIN PALMİYE 32 YIL SONRA YİNE TÜRKİYE’de
Usta Yönetmen Nuri Bilge Ceylan’ın “Kış Uykusu” adlı filmi, Mayıs-2014
de yapılan 67. Cannes Film Festivali’de en iyi film ödülü dalında “Altın Palmiye”
ödülünü alarak, 32 yıl sonra ikinci kez bu ödülü Türkiye’ye getirmiş oldu.
Ödül töreninde konuşan Ceylan "Ödülümü son bir yılda Türkiye'de hayatını kaybeden gençlere adıyorum" dedi ve Altın Palmiye Ödülü'nü Uma Thurman ile Quentin Tarantino'nun elinden alırken salondaki misafirler Ceylan'ı ayakta alkışladı.
Bilindiği gibi, film dünyasında söz sahibi olan Cannes Film Festivali’nin her yıl sinema
filmi dalında verdiği “Altın Palmiye”
ödülünü ilk defa Türkiye’ye getiren, o yıllarda sürgünde olan dev sanatçı ve
özgürlük sevdalısı Yılmaz Güney’di.
Nuri Bilge Ceylan'ın ödülü aldıktan sonra basın karşısında sağ kolunu yumruğunu sıkmış durumda yukarı kaldırması, Yılmaz Güney'e karşı olan saygısını dile getirdi şeklinde değerlendirildi.
Güney bundan 32 yıl önce 1982 yılında yapılan 35. Cannes
Film Festivali’nde “YOL” isimli filmiyle Altın Palmiye ödülünü kazanmış ve bunu
Yunanistan’lı Yönetmen Costa Gavras’ın yönettiği “Missing” (Kayıp) filmiyle
paylaşmıştı.
Zamanın baskıcı faşist iktidarları yüzünden, dünya müzik
literatürüne imza atan Yol filmi, ne yazıkki 1999 yılına kadar Türkiye’de
vizyona girememiştir, öyleki bırakınız vizyona girmesini, videosunu izleyen
gençler, çeşitli cezalara çarptırılmış, içeri atılmıştır.
Bizler Müslüman Türk olarak sanatı ve sanatçıları çok sever
vede takdir ederiz vesselam. Onun içindir ki, dünya çapındaki şairlerimizi,
aydınlarımızı, sanatçılarımızı, yönetmenlerimizi gurbet ellerde vatan hasreti
içinde ölmelerine göz yummuşuz, sağ olanların ise arkasından söylenmedik laf
bırakmamışız.
Örnekmi istersiniz, buyurun :
Usta Şair ve Bağımsızlık sevdalısı Nazım Hikmet Ran :
Zamanın Aydınlık ve Resimli Ay Dergilerinde yazdığı
yazılardan dolayı, sadece düşüncelerini
şiir ve nesir türünde kaleme aldığı için birinci davada 15 yıl hapsi
istenmiş, tutuklanacağını anlayınca gizlice Sovyetler Birliğine gitmiş, 1928
yılında çıkan genel af dan yararlanıp geri dönen Nazım, Resimli Ay Dergisinde
çalışırken tekrar dava açılmış ve 28 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır, olayın
en acı tarafı ise can alan canilere 24 yıl hapis veren zamanın tek parti
iktidarı, Nazım’a sırf düşüncesini açıklamasından dolayı 28 yıl ceza
verebilmiştir.
Bu yüz kızartıcı cezanın infazı için cezaevine girmiş, 12
yıl yattıktan sonra tahliye olmuş, ancak askere alınacağı bildirilince,
öldürülme korkusu ve gerçeği nedeniyle 1950 yılında tekrar Sovyetler Birliği’ne
gitmiş ve bir yıl sonrada zamanın DP hükümetince 25.Temmuz.1951 tarihinde Türk
Vatandaşlığından çıkarılmıştır.
Nazım 3.Haziran.1963 günü genç denecek bir yaşta (61) kalp
krizinden yaşama gözlerini yummuştur.
Usta Sanatçı, Yönetmen, Senaryo Yazarı Yılmaz Güney :
1972 Yılında asker destekli faşist iktidarın kolluk
kuvvetlerince gözaltına alınıp yargıya teslim edilen ve “Devrimcilere yardım ve
yataklık yaptığı” gerekçesiyle 2 yıl hapse ve ardından sürgün cezasına
çarptırılan Güney, içerde kaldığı zaman içinde devrimci şiir, öykülerini
yazmaya devam etmiş, 1974 yılında çıktıktan sonra aynı yıl “Arkadaş” filmini
tamamlamış, arkasından “Endişe” filminin çekimine başlandığı sıralarda,
Yumurtalık İlçesindeki bir gazinoda tartıştığı ilçe yargıcı Sefa Mutlu’yu
vurarak öldürmesinin ardından 1976 yılında 19 yıl hapis cezası almış, 5 yılını yattıktan
sonra İsparta Açık cezaevinde iken, 9.Ekim.1981 günü izinli olarak dışarı
çıktığında, ili terk ederek Yunanistan Meis Adası üzerinden İsviçre’ye
kaçmıştır.
İsviçre’den Fransa’ya geçen Güney geri kalan ömrünü burada
geçirmiştir.
Fransa’da iken senaryosu ve kurgusu kendisine ait olan ve
Şerif Gören tarafından 1981 yılında çekilen “Yol”Filmi, 1982 Cannes Film Festivali’nde “Altın Palmiye”
ödülüne layık görülmüştür.
Son günlerini Paris’te geçiren Yılmaz Güney, çalkantılı
geçen uzun yılların verdiği stres neticesi sağlığını kaybetmiş ve yakalandığı
mide kanserine yenilerek 9.Eylül.1984 günü yaşama veda etmiştir. Mezarı, Paris
yakınlarında bulunan Pere Lachaise Mezarlığı’ndadır.
Besteci ve Özgün Müzik Sanatçısı Ahmet Kaya :
Resmen olmasada mahalle baskısı yüzünden bazı mekanlarda CD.
lerinin çalınması dahi yasaklanmış, bu baskı nihayet 10.Şubat.1999 günü Magazin
Gazetecileri Derneği’nin Princess Otel kongre salonunda düzenlenen ödül
töreninde “Yılın en iyi sanatçısı” ödülünü aldıktan sonraki teşekkür
konuşmasında doruk noktasına geldi ve sanatçıya hakaretler, küfürler yağmaya
başladı, hatta çatallar, kaşıklar atıldı sanatçıya kendini bilmez sözde
Atatürk’çü misafirler tarafından, birazda reklam için tabi.
Bu kaba harekete MGD görevlileride destek çıkar mahiyette
hareketlerle onu dışarı çıkardılar. Bu kafatascıları kızdıran vede terbiyesizce
saldırıya geçmelerine sebeb olan konuşma ise şöyleydi kısaca:
“Ben bu ödül için İnsan Hakları Derneğine, Cumartesi
Annelerine, Tüm Basın Emekçileri ve Türkiye halkına teşekkür ediyorum. İrde bir
açıklamam var : Şu anda hazırladığım ve önümüzdeki günlerde yayınlayacağım
albümde bir Kürtçe şarkı söyliyeceğim ve bu şarkıya bir klip çekeceğim. Aramızda
bu klibi yayınlayacak yürekli televizyoncular olduğunu biliyorum,
yayınlamazlarsa Türkiye halkıyla nasıl hesaplaşacaklarını bilmiyorum.”
Bir Kürt kelimesine dahi müsamaha gösteremiyen, onlarında bu
ülkenin birer vatandaşı olduğunu kabul etmek istemeyen densizlerden bazıları,
bu günlerde, biz bir şey yapmadık, sadece ordaydık, yada pişmanım özür dilerim
deselerde o günün utancını kolay kolay üzerlerinden atamayacaklardır.
Kaldıki sevmediğimiz AKP iktidarı döneminde, C.Başkanlığı
Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri’nde Müzik
alanındaki ödül, ölümünden sonrada olsa Ahmet Kaya’ya verilmiştir.
Ödül törenindeki müessif olay yazılı ve görsel basında sık
sık dile getirilince, gündemdeki konuyla ilgili araştırma yapan gazetecilerden
Hürriyet Gazetesi Muhabirlerinin eline birkaç fotoğraf geçer ve hemen manşet
haber olarak yayınlanır.
Habere göre Berlin’de 1993 yılında yapılan Kürt İşadamları
gecesinde türkü söyleyen grubun içinde Ahmet Kaya’da vardır ve arka planda ise
PKK bayrakları.
Demoklesin Kılıcı gibi solcu ve devrimcilerin başının
üstünde sallanan Devlet Güvenlik Mahkemelerinden bir savcı, Gazetedeki
resimleri görünce fırsatı kaçırmaz, resimleri ihbar kabul eder ve bir iddianame
hazırlıyarak İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne sunar, Mahkeme davayı kabul
eder ve toplam 10.5 yıl hapis istemiyle iki dava açılır.
Sonradan bu resimlerin foto montaj olduğu tesbit edilmiş
olsada, mahkeme Ahmet Kaya’ya 3 Yıl 9 Ay hapis cezası verir.
Ancak durumu önceden sezen ve iftiraya uğradığını anlayan
Kaya mahkeme safhasından önce ülkeyi terk etmiştir ve aynen Yılmaz Güney gibi
oda Fransa’ya geçer, Paris’te çalışmalarına devam eder.
Yeni albümlerinden birisi olan “Hoşçakalın Gözüm” ün kayıtlarını yaparken, 16.Kasım.2000 günü
gece yarısı Paris’in Porte de Versailles Semtindeki evinde kalp krizi geçirerek
yaşama veda eder.
Cenazesi 30 bini aşkın kişinin refakat ettiği bir törenle
Paris’teki Pere Lachaise Mezarlığına defnedilir.
Bir Diğer Değer Piyanist-Müzisyen Fazıl Say :
Herne kadar gerek resmi kurumlarca ve gerekse
mahalle baskısıyla henüz yurt dışına sürgüne gönderilmemiş olsada, hakkında
söylenmeyen hakaretler, küfürler, gizli gizli tehditler kalmadı.
Arkasından devletin yargı organlarıda aşağı kalmaz bu
önyargılı topluluklardan, açarlar kitabı defteri ve Say’ın Twitter’de attığı
mesajlarda, Ömer Hayyam’a ait rubaileri paylaşmış, ben ateist’im demiş, belki
birazda İslam hakkında eleştirisel laf söylemiş, bunların arasında bir suç
unsuru bulurlar ve “Halkın benimsediği değerleri alenen aşağılamak”
gerekçesiyle 15.Nisan.2013 tarihinde 10 Ay Hapis cezasına çarptırırlar.
Ancak mevcut yasalara göre bu cezayı veren hakime şunu
sormak gerekir, Fazıl Say gibi düşünen, onun fikir ve inanışlarını aynen kabul
eden vede yaşayan milyonlarla ölçülebilecek bir toplum var Türkiye’de.
Karara göre bu gruptaki insanlar ya halkın bir parçası
değiller, yada kararda bir yanlışlık var, doğrusu bize göre, başlangıç kısmı
“Halkın..” değilde, “halkın bir kısmının yada çoğunluğunun…” diye başlaması
gerekirdi.
Diğer ikinci bir değer daha Yazar Orhan Pamuk :
Ödülden sonra Pamuk hakkın dada birçok çekememezlikten yada
aşırı milliyetçilikten dolayı eleştiriler yapılmış, ileri geri konuşmalara
muhatap olmuştur.
Bu eleştiriler bir ara okadar ileri gitmiştirki sözde Orhan
Pamuk, Ermeni soy kırımını destekler mahiyette yazılar yazmış, onları kayıtsız
şartsız desteklemiş ve o yüzden de ödülü almış.
Bunlardan başka faşist 1980 darbesini müteakip, yurt dışına
kaçmak zorunda bırakılan, orada kalan yada geri dönen o kadar çok insan
vardırki, bu gün için sayısını kimse bilemez.
Bunlarda yetmezmiş gibi “böyle sanatın içine tüküreyim” yada
“bu ucubelerin ne işi var burada” diyenleri hep iktidarda tutmuşuz vede
alkışlamışız.
VE SON OLARAK DÜNYAYA BİZİ TANITAN BİR DEĞER İNSAN DAHA
Usta Yönetmen Nuri Bilge Ceylan :
Aslen Çanakkale İli’ne bağlı Yenice İlçesi’nden olan Bilge
Ceylan, 26.Ocak.1959 tarihinde İstanul/Bakırköy’ de dünyaya gelmiştir. Babası
Mehmet Emin Ceylan o yıllarda Yeşilköy Zirai Araştırma Enstitüsü’nde Ziraat
Mühendisi olarak görev yapmaktadır.
Yoksul bir ailenin çocuğu olan baba Emin, kendisinden küçük
iki erkek kardeşi ve annesiyle birlikte Yenice İlçesi’nin Çakıroba köyünde
oturmaktadır ve ailede tek tahsil yapanda baba Emin’dir.
İlk, Orta ve Liseyi Bakırköy’de bitiren Bilge, 1976 yılında
İTÜ Kimya Mühendisliği bölümünü kazanır ve okula kaydını yaptırır. Ancak iki
yıl devam ettiği kampuste, meydana gelen çatışmalar, işgaller nedeniyle ir
türlü öğrenimi tam anlamıyla sürdüremez.
1978 Yılında tekrar imtihana girer ve o yıllar daha sakin
olan Boğaziçi Üni. Elektrik Mühendisliği Fakültesine geçer.
Üniversitenin zengin kütüphanesi ile bir takım çeşitli
etkinliklerin bulunması, özelliklede, fotoğrafçılık, klasik müzik, sinema gibi
klupler onun arayıpta bulamıyacağı türden etkinliklerdir ve kuluplere anında
üye olur, ayrıca dağcılık ve santranç kuluplerinede üye olur, etkinliklere
katılır.
Bu arada onun geleceğinin ilk adımı sayılacak olan seçmeli
sinema derslerinide almaya başlar.
1985 Yılında Fakülteden Elektrik/Elektronik Mühendisi olarak
mezun olduktan sonra yapamıyacağı tek iş vardır oda mühendisliktir ve
diplomasını bir kenara koyarak, gelecekte ne yapması gerektiği üzerine
çalışmalara başlar.
Londra’da başlayan arayış Katmandu’ya kadar uzanır, doğu
batı derken aylarca süren arayıştan ve fotoğraf çekimlerinden sonra Türkiye’ye
döner ve askerlik görevini yapmaya başlar.1,5 Yıl sürecek olan askerlik görevi
içinde kararını vermiştir Bilge Ceylan, oda sinemadır.
Terhis olduktan sonra verdiği bu kararı uygulamaya koyulur
ve ilk önce M.Sinan Üni.Sinema Bölümüne girer, bir yandan da geçimini sağlamak
için tanıtım fotoğrafları çekmeye devam eder.
Ancak Bilge için zaman çok önemlidir, iki yıl devam ettiği
okulu bırakır ve sinema alanına resmen geçiş yapar artık.
Önce arkadaşı olan Mehmet Eryılmaz’ın çekmeye başladığı kısa filmde rol alır, amacı rolden ziyade çekim tekniklerini yakından görmek ve teknik sürece katılmaktır. Bunda da başarı sağlayan ve nazari bilgisini pratik le pekiştiren Bilge, filmde kullanılan Arriflex.2B marka kamerayı satın alarak, kendi filmini çekmek için ön çalışmalara başlar.
Önce arkadaşı olan Mehmet Eryılmaz’ın çekmeye başladığı kısa filmde rol alır, amacı rolden ziyade çekim tekniklerini yakından görmek ve teknik sürece katılmaktır. Bunda da başarı sağlayan ve nazari bilgisini pratik le pekiştiren Bilge, filmde kullanılan Arriflex.2B marka kamerayı satın alarak, kendi filmini çekmek için ön çalışmalara başlar.
Elinde pek malzeme olmadığı için TRT Kurumundan aldığı
kullanım tarihi geçmiş filmler ve Rusya seyahatinde valizinde getirdiği
filmleri kullanarak 1993 sonlarına doğru ilk filmini çekmeyi başarır, Koza
adını verdiği bu kısa metrajlı filmi 1995 Mayısında Cannes Film Festivali’ne
gönderir ve bu ilk filmi, Cannes’te yarışmaya katılabilecek nitelikte film
olarak seçilir, aynı zamanda da Türkiye’nin Cannes’te yarışmaya katılma hakkını
kazanan ilk kısa film unvanınıda almış
olur.
Koza filmiyle başlayan seri, Kış Uykusu’na kadar devam eder
ve Bilge’nin yönetmiş olduğu toplam 8 Adet filmde, gerek yurt içinde ve gerekse
yurt dışında ödül almış durumdadır.
En son ve en büyük ödüle layık görülen “Kış Uykusu” hakkında
bilgiler :
Yapım :
Türkiye-Almanya-Fransa, Tarih 2014
Yapımcı :
Zeynep Özbatur
Yönetmen : Nuri
Bilge Ceylan
Senaryo :
Nuri Bilge Ceylan – Ebru Ceylan
Film İsmi :
Kış Uykusu (Winter Sleep)
Film Türü :
Dram
Fil Süresi :
196 Dk.
Oyuncular :
Haluk Bilginer – Nejat İşler – Demet Akbağ – Melisa Sözen – Mehmet Ali Nuroğlu.
Filmin Kısaca Hikayesi :
Uzun ve yorucu çalışmalarının ardından emekli ve eski bir
oyuncu olan Aydın (Haluk Bilginer), emeklilik günlerini sakin ve huzur içinde
geçirmek için, Orta Anadolu’nun Kapadokya Bölgesindeki küçük bir kente
yerleşir.
Ancak umduğu rahatlığı ve sakin yaşamı bulamaz bir türlü,
çünkü Eşi (Melisa Sözen) ile kız kardeşi (Demet Akbağ) arasındaki geçimsizlik
ve süregelen sorunlar, Aydın’ında huzurunu bozmuş, bir anda kendisini bir
sorunlar yumağı içinde bulmuştur.
Tweetle
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder