Türk Halkının Unuttuğu LEYLA GENCER’i Dünya Devi GOOGLE
Unutmadı ve Doğum Gününü Türkiye’ye Özel DOODLE İle Kutladı.
Yanlış anlaşılmasını istemeyiz ama Türk Halkının unuttuğu
şeklinde giriş yapmamız ne yazıkki acı bir gerçek. Dünyaca tanınmış Türk Opera
Sanatçısı ve 20. Yüzyılın en önemli Sopranolarından sayılan Leyla Gencer için
kimdir, ne iş yapar, sanatçımıdır, değilmidir diye bir anket yapılmış olsa,
inanıyoruzki doğru yanıt verecek olanların sayısı yüzdeler oranına giremiyecek
kadar düşük olacaktır.
Gönül isterdiki Google’den önce Başkent Belediyesi yada iktidar
ilk adımı atsın, sanatçımız için böyle bir kutlamayı Google’den istesin,
ücretli yada ücretsiz, Google’de peki desin ve doğum gününü böyle bir Doodle
ile kutlasın.
Esas ismi Ayşe Leyla Çeyrekgil olan, orta sınıf bir ailenin kızı Gencer 10.Ekim.1928 tarihinde İstanbul/Polenezköy’de dünyaya gelmiştir. Babası Hasanzade İbrahim Bey (Cumhuriyetten sonra Çeygekgil soyadını almıştır) Annesi ise Lexanda Angela Minakovska’dır.
Baba İbrahim Bey Safranbolu’lu köklü Müslüman bir ailenin
oğlu, Anne Angela ise evlendikten sonra Atiye ismini alarak Müslüman olan
Polonya’lı Katolik bir ailenin kızıdır.
Ünlü modacı Cemil İpekçi’nin de teyzesi olan Leyla Gencer,
soy adını 1946 yılında evlendiği zamanın en varlıklı isimlerinden Bankacı
İbrahim Gencer’den almıştır.
Babası İbrahim Bey zaman içerisinde ticaret işlerini dahada
ilerletmiş, Ağabeyi Hüseyin Çeyrekgil ile birlikte çalışarak, İstanbul’un
varlıklı aileleri içine girmiş, uzun bir zaman içinde meşhur Lale Sineması’nı
işletmiş, çiftçilik, balıkçılık, nakliye işlerine el atmış, yine zamanın meşhur
Çubuklu Suyu’nun işletmesini üstlenmiş, bu çalışmaları sayesinde de Karaköy’de birkaç
hanın sahibi olmuştur.
Konservatuar Eğitimi :
Konservatuara devam ederken, Ankara Devlet Konservatuarı’nda
ders vermek için İtalya’dan gelen ünlü Soprano Giannina Arangi Lombardi ile
tanışır, Gencer’deki ses kalitesini fark eden Giannina onu Ankara’ya davet eder
ve özel öğrencisi olmasını ister.
Gencer’in dünyaya merhaba demesinin ilk adımı, İstanbul
Konservatuarı’nı bırakarak Ankara’ya gitmesiyle atılmış olur.
Hocasının yanında özel öğrenci olarak eğitimini sürdürürken
aynı zamanda Ankara Devlet Tiytrosu’nun korosuna katıldı ve koro çalışmalarına
devam etti.
Leyla Gencer yolunu çizmiştir artık, eğitimine devam
edecektir ve yine bir İtalyan olan ünlü Opera Sanatçısı Bariton Apollo
Granforte ile eğitimine devam eder.
Eğitimdeki başarısı ve Devlet Tiyatroları Ankara Operası’ndaki
koristliği esnasında fark edilen üstün yeteneği sayesinde, 1950 lerde
sahnelenmeye başlayan Cavallerina Rusticana operasındaki Santuazza rolü kendisine verilir ve Leyla Gencer’in opera
kariyeri başlamış olur.
Opera Kariyeri :
1950 Yılında başlayan opera kariyeri hızla devam etmiş ve
yoğun çalışmalar, sahneler, başroller derken sanatının zirvesine 8 yıl gibi
kısa bir zaman içerisinde yükselmiş ve dünya starı olmuştur.
Bu hızlı çalışma 1963 yılına kadar sürmüş, bu yıldan sonra
Gencer, yine sahnelere çıkmakla birlikte ağırlığı yeni yeni sanatçılar
yetiştirme çabasına vermiştir.
1984 Yılında
sahnelere veda eden sanatçı ölüm tarihi olan 2008 yılına kadar hiç boş durmamış
ve sanatı konusunda eğitim ve öğretim çalışmalarını sürdürmüştür.
1950 Yılından itibaren sahne çalışmalarını şöyle
sıralıyabiliriz :
Devlet konuklarına Opera dalında en çok resital sergileyen
Leyla Gencer, 1950-1958 yılları arasında :
ABD Devlet Başkanları Harry S.Truman ile Dwight Eisenhower,
Yugoslavya’nın kurucusu Mareşal Tito,
İran Şahı Rıza Pehlevi ve eşi Prenses Süreyya Pehlevi,
Ürdün Kralı Hüseyin gibi ünlü devlet adamlarına resital
vermiştir.
1953 Yılında Türkiye-İtalya arasında imzalanan Kültür
Anlaşması çerçevesinde Radyo konseri vermek üzere Roma’ya gitti ve verdiği
konser İtalya ve Avrupa’da büyük ses getirdi.
Radyo konserinin başarısı ona Napoli Yaz Festivallerinde sahnelenen
Cavelleria Rusticana Operası’nda başrol üstlenmek fırsatını yakaladı ve oynadı.
Madam Butterfly operasındaki başarısı ile Napoli’lerin
sevgisi kazanan Gencer “Napoli’li Türk” unvanı ile anılmaya başladı.
Sonraki sezonda San Carlo Operası’nda sahnelenen “La Traviata”daki
Violetta’yı Palermo, Trieste, Ankara, Torino, Varşova, Ponzan, Lodzi Krakov’ da
;
Viyana Devlet Operası’nda Herbert Von Karajan yönetiminde
San Francisco, Philadelphia, Moskova ve Leningrad’da seslendirdi.
Tüm başarılarının yanında Gencer’in koyduğu tek bir hedef
vardı, oda İtalya / Milano’daki ünlü La Scala Tiyatrosu’nda sahneye çıkmaktı ve
26.Ocak.1957 tarihinde bu hedefine ulaşarak Fransız besteci Francis Poulenc’in
“Carmelit’lerin Diyaloğu” adlı eserin
dünyadaki ilk temsilinde “Lidoine-Baş Rahibe” yi canlandırarak başrol
oynadı.
Gencer, dünya çapında yaptığı bu sanatsal çalışmalarda
“Ankara Devlet Operası Sanatçısı” unvanını kullanıyordu ve bu sayede de başta
Türkiye olmak üzere Ankara’nın, Ankara Devlet Operası’nın reklamı hemde en üst
seviyede olmak üzere ücretsiz yapılıyordu.
Atatürk hariç tüm iktidarlarda bu veya buna benzer bariz
hataları gördük ve halende görmekteyiz, buda bize gösteriyorki devlet adamı
olmak için, seçilmiş olmak yeterli olmuyormuş.
Vefatı ve Defnedilişi :
Cenazesi 12.Mayıs günü Milano’daki La Scala Operası’nın
Santa Babila Kilisesi’nde düzenlenen kalabalık bir törenden sonra vasiyeti
üzerine Krematoryuma götürülerek yakıldı ve külleri İstanbul’a getirildi. Yine
vasiyetine uyularak, külleri
Tören, İstanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestra ve
Korosu’nun seslendirdiği Mozart’ın Requiem’inden “Lacrimosa” bestesi ile Adnan
Saygun’un “Yunus Emre Oratoryosu”nun 5,12 ve 13. bölümleri eşliğinde
gerçekleşti.
Vefatı sonrası tartışmalar:
Leyla Gencer’in vasiyeti gereği cenaze töreninin bir
kilisede yapılması, sonrasında yakılarak küllerinin İstanbul Boğazı sularına
dökülmesi konusu yazılı ve görsel basındaki yobazzade kesimin sözcü ve köşe
yazarlarının iştahını kabartmış, salyalı ağızlarıyle Gencer’e saldırıya
geçmişler, vay efendim bu kadın Müslüman değilmiydi, müslümansa niçin kilisede
ayin yapıldı, hıristiyansa niçin yakılıp külleri boğaza atıldı diye bir sürü
üstlerine vazife olmayan sorular sormaya başlamışlar ve böylece zaten karşı
oldukları bu tür klasik sanatlarıda küçük düşürmek için ellerinden geleni
yapmışlardır.
Tam biz Özgürce Paylaşım Sitesi olarak “Oturun oturduğunuz
yerde be zındıklar, önce siz islami dindarlık maskesi altına gizlediğiniz
günahlardan arının, hırsızlıkların, yediğiniz yetim haklarının kefaretini
ödeyin, sonrada seviyesine bir türlü ulaşamadığınız vede ulaşamayacağınız Büyük
sanatçı Leyla Gencer’i tenkit etmeye, eleştirmeye kalkışın” diye o yobaz kesime
gerekli yanıtı verecektik ki, bizden önce Gencer’in sevgili yeğeni Modacı Cemil İpekçi, Odatv.Com muhabirine,
Teyzesi hakkındaki gerekli bilgileri, bizden daha kibar ve dahada nazik
ifadelerle, yobazların anlıyacağı bir dil ile olmasada açıklamış oldu.
Cemil İpekçi’nin Odatv.com muhabirine yaptığı açıklamanın
özeti şöyle :
Hatta inancı okadar derindi ki boynunda taşıdığı Mevlana
Sikkesi içinde Ayetel Kürsi yazan kolyesini hiç çıkarmazdı…
Son gelişinde öldüğümde beni babamın yanına gömün demişti…
Ölümüne yakın niçin böyle bir karar aldı orasını bilemiyoruz… Ancak bir
görüşünü açıklamak isterim, teyzem bir mezarı olsun, her yıl devriyesinde
mezarı başına gelinsin, anılsın, ağıtlar yakılsın gibi adetlerin tamamen
karşısındaydı… Beklide bu yüzden yakılmak istedi bilemeyiz.
Bildiğim tek bir şey Türkiye ismini dünyada layıkıyla
duyuran, asrın en büyük sanatçısı Leyla Gencer’i kaybettik, bu kayıp ülkemiz
için büyük bir kayıp olmasına karşın gurur kaynağımız olarak da kalacaktır…
Dini inanışına gelince bu durum onunla tanrı arasında olan
bir konudur ve kimsenin karışmaya hakkı yoktur…”
Kaynak :
odatv.com/
wikipedia.org/
Tweetle
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder